“Ben olmalıydım…”
Ablasının yatağında kanlar içinde olduğunu gören güzel gözlü; “Yalvarırım sana bir şey olmasın, yalvarırım ölme, ölürsen bende ölürüm, hele bu son duyduklarımdan sonra…” dedi. Bu arada Abla sayıklıyordu. Ağzından dökülen Cümle ise; “Ben olmalıydım” idi.
Her kes ne yapacağını şaşırmıştı. O hengamede evdeki hizmetli akıl edip ambulansı aramış çağırmıştı. Bensiz adam, Güzel gözlü ve annesi olayın şokunda ve tüm dikkatleri Ablanın üzerinde idi. Güzel gözlünün gözlerinde yaşlar dinmiyor, ne olur ölme diye yalvarıyordu sürekli. Kısa sürede ambulans geldi. Abla ambulansla hastaneye doğru götürürlerken, bensiz adam, güzel gözlü ve annesi de ailenin arabasıyla takip ettiler.
Abla hemen ameliyathaneye alındı. Görevli ameliyathanenin yanında bir kişi beklesin diye uyardı. Bensiz adam ve Güzel gözlüye, siz gidin ben bekleyeceğim dedi anne. Bensiz adam ve güzel gözlü dışarı çıktılar. Bir duvarın üzerine çömeldiler. Güzel gözlü başını bensiz adamın omuzuna yaslamış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. İkisinin de ağzından tek kelime çıkmıyordu. Bensiz adamda geçmişte Ablayla yaşadıklarını hayal ediyordu.
Daha ilk tanıştıkları andan itibaren ablanın bakışlarının kendi üzerinde olduğunun farkındaydı. Ancak böyle bir nedenle baktığı hiç aklına gelmiyordu. Sürekli kendisini küçümser kelimeler kullanması, hor görme taktikleri meğer bensiz adamın dikkatini çekmek içinmiş. En son diskoya gittiklerinde bensiz adama davranışları ve hakarete varan sözleri final niteliğindeydi. Tüm bunlara dalan bensiz adam bir ses ile kendine geldi. Seslenen güzel gözlünün babasıydı. Baba haberi alır almaz hastaneye gelmiş, bensiz adamla güzel gözlüye bir şey demeden direk ameliyathanenin yolunu tutmuştu.
Baba; “Çocuklar, ameliyathaneden geliyorum, kızımın durumu çok ciddi imiş, çok kan kaybetmiş, üzülmeyin iyi olacak inşallah, dua edin. Güçlüdür benim kızım atlatır” diye kendince teskin etmeye çalışıyordu gençleri ama kendi gözleri de yaşlarla doluydu…. Güzel gözlü ve bensiz adam suçluluk psikolojisinin de etkisiyle tek kelime etmeden üzülüp duruyorlardı.
Saatler geçmiş, akşam olmuştu. Abladan güzel bir haber gelmiyordu bir türlü. Aile bireylerinden kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Baba ; Ne oldu? Bu çılgın kızım niye böyle bir şey yaptı diye sordu. Kimse bir şey diyemedi. Nasıl diyeceklerdi ki? Cevap alamayan baba uzatmadı. Ailenin büyüğü olarak daha dirayetli davranması gerektiğinin farkındaydı baba. Yemek getirme teklifinde bulundu ancak kimsenin yemek yemeye mecali yoktu.
Ara ara içeri gidip geliyor kızıyla ilgili yetkililerden bilgi almaya çalışıyordu baba. Ancak kendine söylenen “Kritik durum ve hayati tehlikesinin devam ettiği” yönündeydi. Aile Adananın zengin ailelerinden olunca hastaneye gelenlerinde sayısı çok olmuştu. Ancak bazıları dedikodu yaparcasına fiskos yapıyor buda ailenin canını daha çok sıkıyordu.
Derken bağırarak hastanenin dışına kadar geldi anne. Aniden yere yığıldı. Bensiz adam, güzel gözlü ve baba koşarak yanına gittiler. Ağzından zar zor “Goncam gitti, goncam gitti…” cümlesi çıkıyordu. Ne yazık ki tüm müdahalelere rağmen, Abla kurtarılamamış ve vefat etmişti. Haberi duyan bensiz adam ve güzel gözlüde yere yığılıp kendilerinden geçtiler. Anne ve Baba kendi hallerini bırakıp iki gençle ilgilenmeye başladılar. Görevlilere seslendiler. Görevliler gelip, bensiz adam ve güzel gözlüyü hemen müşahede alanına götürdüler. Kızlarının ölüm haberinin yanında, güzel gözlü ve bensiz adamın durumları anne ve babayı daha da zor duruma sokmuştu.
İkisine de müdahale edilmiş ve serumlar bağlanmıştı. Özelikle güzel gözlü sinir krizleri geçiriyor, kolundaki serum vesaire etrafta ne varsa yıkıyordu. Bir türlü zapt edemiyorlardı güzel gözlüyü. Desteğe gelen diğer hemşirelerle birlikte güzel gözlüye iğne yapılınca anca durağanlaşmıştı. Gözleri hiç kapanmadan öylece tavana bakıyordu…
Devam edecek…
Selam ve Dua ile
Nevzat ERTEKİNOĞLU
Yazar – Mali Müşavir - Bilirkişi