Merhabalar sevgili okurlarım. Öncelikle Başta siz değerli okurlarım olmak üzere Tüm İslam aleminin Ramazan Ayını tebrik eder, Ülkemize ve tüm Müslümanlara refah ve huzur getirmesini temenni ederim.
Geçene hafta yoğunluğum nedeniyle bu köşede sizlerle birlikte olamadık, bunun için affınıza sığınıyorum.
Bu hafta başımdan geçen gerçek bir olayı paylaşmak istiyorum sizlerle. Aslında Ahlat’a ve Ahlatlıya değer katanların ikincisini yazacaktım ama o kadar etkilendim ki sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.
Malumunuz üzere ben Mali Müşavirim. Mesleğim gereği birçok değişik yerdeki firmalara gidiyorum ve bir çok insanla tanışma ve muhabbet olanağı buluyorum. Geçtiğimiz Cuma günü mükellefim olan bir firmaya gittim. İş nedeniyle bir kişi geldi ve firma yetkilisini beklemeye başladı. Ancak adamın bakışları, jest ve mimikleri bir şeyler konuşmak istediğini anlatır gibiydi. En nihayetinde dayanamadı ve oruç meselesinden kapıyı araladı. Keşke aralamasaydı, öyle şeyler anlattı ki akıllara ziyan…
Tüm söylediklerini (Bazı argoları keserek) aynen kelimesi kelimesine anlatacağım. Öncelikle oruç tutmadığını bizimde tutup tutmadığımızı sorarak kapıyı aralamış oldu. Kendisinin tutamadığını, ilaç kullandığını (Ki tutup tutmaması beni ilgilendirmez o kendi bileceği iş) söyledi. Ardında yuvarlayıp konuyu imam hatiplere getirdi.
Türkiye’nin gelişmesinin önündeki en büyük engelin imam hatipler ve imam hatip zihniyetliler olduğunu söyledi. Konuştukça açıldı mübarek. İmam hatiplerde Kur’an ve dini eğitim verilmesinin saçma olduğunu, buna da gerek olmadığını dile getirdi. AK partiden ve özellikle Erdoğan’dan nefret ettiğini, AK partili insanlarla birlikte yaşamak istemediğini söyledi. Türkiye’nin parçalanmasını canı gönülden istediğini ve bununda çok uzun sürmeyeceğini söyledi. Bu kelimeden sonra aynı ortamda bulunan Altan bey çok sinirlenerek müdahaleye başladı ve tartışma alevlendi. Türkiye’de yaşayan Kemalist ve çağdaş kesim olarak kendilerinin, AKP zihniyetiyle bir arada yaşamak istemediklerini ve Çağdaş Kemalistlerle AKP zihniyetlerinin ayrı devletler halinde yaşamak istediklerini ve bununda fazla uzun zaman almadan gerçekleşeceğini söyledi bu zat. Okuyan kesim ve zenginlerin AKP’yi sevmediğini, kırsal kesim ve cahillerin AKP’li olduğunu, bu okumuş ve çağdaş kesimin, AKP’li cahilleri sırtında taşıma zorunluluğu bulunmadığını anlattı. Hatta AK partililerdense Fetöcüleri tercih edeceğini söyleyecek kadar ileri gitti bu zat.
Neden böyle düşündüğünü ve yanlış düşündüğünü söyledim kendisine. Oda, Özellikle son yıllarda yolsuzlukların arttığını, adam kayırmaların inanılmaz boyutlara ulaştığını, AK Partili teşkilatlarının insanlara tepeden baktığını ve aşırı şımardıklarını söyledi. Bu son söylediklerinin bazılarına katılıyorum elbette. Özellikle adam kayırma ve teşkilatların tepeden bakması ve şımarmaları konusunda ona destek verdim. Bunların eleştiri konusu olabileceğini, ancak diğer anlattıklarıyla bu eleştirilerin alakasız olduğunu söyledim kendisine.
Altan bey müdahale etti. Siz ve sizin gibilerin kin ve nefretlerini anlayamıyorum, İnsan hakları ve özgürlükleri dilinden düşürmeyen sizler, sizden olmayanların yok olmasını istiyorsunuz bu nasıl bir tezattır dedi. Tartışma şiddetlenmişti, bende dinliyordum sadece…
Altan bey; Bir ortamda sizin gibi düşünen kadınlar oturuyor ve oraya bir baş örtülü kadın geldiğinde neredeyse parçalayacak oluyorlar. Ancak aynı durumda Baş örtülülerin olduğu bir ortama sizden birini gittiği zaman gayet normal ve anlayışla karşılandıklarını, aralarındaki farkında bu olduğunu söyledi.
Bu zatın neredeyse iki kelimesinden birinde Atatürk kelimesini kullanmasına acayip sinirlendi Altan bey. Sizin gibi Atatürkçü geçinen insanların sayesinde insanlar Atatürk’ten uzaklaşıyor, Atatürk hayatta olsa sizleri arasında asla barındırmazdı dedi. Olayı koparan son sözlere gelecek olursak. Bu zat, Siz ve sizin gibi düşünenler gidip İran’da yaşayın dedi öfkeyle. Altan beyde, Biz bu vatanın asıl sahipleriyiz, asıl siz gidip Vatikan’da yaşayın dedi. Bu son cümlelerden sonra firma yetkilisi devreye girmek zorunda kaldı ve tartışmayı noktaladı.
Kelimesi kelimesine anlatmaya çalıştım söylenenleri. Azı var fazlası yoktur inanın yazdıklarımda.
Velhasıl, bu zatın bakış açısını ve söylediklerini anlamakta zorluk çekiyorum ve dahi anlamakta istemem. Her hangi bir siyasi partiyi, lideri veya oy verenleri sevmeyebiliriz. Ancak herkes birbirine saygı göstermek zorundadır. Hele böyle zırvalamaların arasına Atatürk ve Atatürkçülüğü yerleştirmesi kabul edilebilir birşey değildi. Çünkü bu en başta gerçek Atatürkçü’lere hakaretti bana göre. Ne diyeyim, Allah ıslah eylesin.
Bu can sıkıcı meselenin üzerine, Değerli Abim Hemşerimiz RECEP EYİGÜN beyin Ahlat’ım şiirinden bir dörtlük paylaşarak güzel nokta koyalım isterim. Gelecek haftalarda da birer dörtlük paylaşacağım.

Allah’ın Lütfusun bize hediye,
Severler insanı insandır diye,
Sorarlar Aleme bu kavga niye,
Güzeldir insanı huyu AHLAT’ın…