Merhabalar sevgili okurlarım. Bazen dalıyorum düşüncelere. Üzülüyorum, kahroluyorum ne yazık ki elimden de köşe yazısı yazmaktan başka bir şey gelmiyor. Bakıyorum Müslüman ülkelere ve Müslüman halkına içim kan ağlıyor. Osmanlı ve öncesinde Afrika’daki bir Müslüman’ın canı acısa İstanbul’daki, Mekke’deki ve dahi tüm Müslüman ülkelerdeki her bir bireyin canı yanardı. Ümmet bilinci vardı tüm Müslümanlarda. Osmanlı’dan sonra özelliklede son 40 yılda ümmet birbirini öldürüyor. Hatta aynı ülkede yaşayan Müslümanlar birbirlerini acımadan ve hunharca öldürür oldu. Bir bakın Allah aşkına neden hep ölenlerde, öldürenlerde Müslüman!!!
Neden hep ayrışan ve devlet olarak ta küçülenler veya hevesli olanlar Müslüman!!!
Çünkü tez kanlıyız, çünkü aklımızı kullanmıyoruz. Çünkü gerçek Müslüman kimliğini kaybetmişiz. Çünkü biz olmayı unutup, ben olmanın peşindeyiz hep. Dürüstlüğü, Adaleti, Hak ve Hukuku unutmuşuz. Dinimiz kin ve nefreti yasaklamışken, bu yasakları ısrarla delen durumuna gelmişiz. Geniş açıdan bakmak yerine, dar kalıplarla olaylara bakıyor olmuşuz her daim.
Ortadoğu ve Müslüman ülkeleri parçalara bölmek isteyen batı, söz konusu kendi sınırları olunca nasılda kıyameti koparıyor değil mi?  İspanya Katalonya bölgesinde olanları televizyonlarınızdan takip etmişsinizdir.
Nasılda tek bir ağızdan karşı çıktılar, nasılda Özerk yönetimi dağıtıp, başbakanına tutuklama kararı çıkarttılar. Biliyorlar ki, bölünme veya parçalara ayrılma, güçsüzleşmek demektir. Başkalarının güdümüne girmek demektir. Ancak aynı Batı Müslüman ülkelerde; Kimi zaman Irk eksenli, kimi zaman inanç eksenli, kimi zamanda siyasi eksenli olarak tüm Müslüman ülkeleri karıştırmakta ve güçsüzleştirmektedir. Bizim akıllı! Müslümanlar ise yüz yıldır bu oyunlara gelmektedir. Geçtiğimiz günlerde Libya’dan gelen haber ve resimler bana bu başlığı attırdı. Haberlerde Libya’nın hemen her bölgesinde Köle pazarlarının kurulmaya başlandığı, İnsanların özellikle batıdan gelen zenginlere, orta çağdaki gibi satılmaya başlandığı anlatılıyor ve gösteriliyordu. İçim sızladı, gözlerimden yaşlar geldi. O insanların gözlerine baktığımda Müslümanlığımdan ve dahi insanlığımdan utandım. Sonrada kendi kendime bu insanlar bu durumu hak ediyor mu? diye sormaya başladım…
Kaddafi zamanında eğitim, sağlık vb. birçok temel ihtiyaçlar bedava idi. Ülke petrol sayesinde zengin ve güçlü idi. Hatta Libya o kadar etkin durumundaydı ki, Kaddafi için Avrupa’nın göbeğinde çadırlar kurdular hatırlarsanız. Ve yine aynı senaryo sahnelendi. Kaddafi’ye diktatör deyip, içeriden Libya halkını önceden kin ve öfkeye yönelttiler. Halkın içine nifakı soktuktan sonra, muhalif olanları silahlandırmaya başladılar. En nihayetinde fitili ajanları vasıtasıyla ateşlediler. Sonuç; Binlerce Libyalı birbirini öldürdü. Ülke fiili olarak 4 parçaya bölündü. Her yer yıkıldı. Kurtarıcı! Batı gelip petrole kondu. Halk perişan bir vaziyette. Kaddafi zamanındaki en kötü günleri bile mumla arar duruma geldiler.
İşte tamda burada “ İnsanlar hakkettikleri şekilde yönetilirler” cümlesi geliyor insanın aklına (İçimiz acısa da). Sosyal medyada beni takip edenler hatırlayacaklardır; “ Lidere olan düşmanlığı, ülkeye ihanet noktasına getirirsen, köle pazarlarında satılırsın Libya” diye paylaşımda bulunmuştum. Pekte haksız sayılmam değil mi?
Yazımı Efendimiz S.A.V’in bir hadisiyle noktalamak istiyorum;
“Fitne zamanında yürüyen koşandan, duran yürüyenden, oturan ayakta dikilenden, yatan oturandan, uyuyan yatandan daha hayırlıdır.”
Selam ve Dua ile…