Su, ateş ve ahlâk arkadaş olmuşlar. Bir gün ormanda dolaşmaya çıkmışlar. Ancak bir müddet sonra içlerine bir korkudur düşmüş. Orman çok büyük ve çok karmaşıkmış. Her türlü ihtimale karşı birbirlerini kaybederlerse, nasıl bulacaklarını düşünmeye başlamışlar.
Ateş ve ahlâk suya sormuşlar:
-“ Kaybolursan seni nasıl bulacağız?”
Su cevaplamış:
“Nerede bir şırıltı duyarsanız ben oradayım.” demiş.
Sıra ateşe gelmiş.
Su:
-“ Seni yitirirsek ne yapalım?” diye sormuş.
Ateş:
-“Nerede duman görürseniz ben oradayım,” cevabını vermiş.
Sıra ahlâka gelince cevabı şu olmuş:
-“ Beni asla kaybetmeyin; eğer kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız!”
Evet, bu ziyadesiyle manidar hikâyede de anlatıldığı üzere “ahlâk” kaybetmeye gelmez.
Zira ahlâkını kaybeden kişi, “onursuzluğa” adım atmaya başlamış olması demektir.
İşte esas manidar olan yaşadığımız bu “Müslüman” toplumda insanların “ahlâk yoksunu” olmalarıdır.
Oysa yüce dinimiz İslam, özü itibarıyla bir “ahlâk nizamı,” bir “ahlâk disiplini” dinidir.
Sanırım bu durumu Yusuf İslam hiçbir açıklamaya mahal bırakmayacak derinlikte çok güzel özetliyor: "Müslümanları görseydim Müslüman olmazdım, iyi ki İslami Kuran’dan öğrenmişim." der.
Yusuf İslam’ın yaptığı bu “haklı” ve “isabetli” tespiti için her Müslüman’ın özellikle kendisinden başlayarak bir “sorgulamayı” kaçınılmaz kılıyor.
Hem Yusuf İslam nasıl haklı olmasın ki… Çünkü gelinen noktada maalesef sözde Müslümanlar, ne acıdır ki Allahu ekber diyerek insanların kafasını kesecek kadar vahşileşmişler.
Ya düşünsenize, bu toplumda maalesef Müslümanlar, yalan dolanla, hırsızlıkla, sahtekârlıkla ve kul hakkı yemekle anılır olmuşlar.
Oysa İslam dini, İslam dinine inanmayanların bile, “Muhammed’ül Emin” olarak niteledikleri bir peygamberin dinidir. Dahası, bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir. (Mâide suresi 32. âyet)
Belki de bu minvalde esas sorunumuz ve sorgulamamız gereken “din eğitiminin” veriliş şeklidir. Zira maalesef İslami ahlâkı önceleyen “formel bir İslami ahlâk eğitimi” verilmemektedir.
İşte okulların 13 Haziran itibarıyla tatile girmesiyle camiler: "Camiye Koşalım, Kur'an ile Buluşalım" sloganıyla yaz Kur’an kurslarını başlatmış bulunmaktalar.
Dolayısıyla zinhar Kuran kursu hocaları, formel bir İslami eğitim sistemi ile İslami ahlâkın öğretilmesine yoğunlaşmalı, odaklanmalı ve motive olmalıdırlar.
Dahası yaz Kur’an kursları, özellikle ve öncelikle sloganlarının da “özü” ve “ruhu” gereği olarak çocukların koşa koşa “sevgi” ve “ilgi” ile buluşacakları bir ortam olmalıdır. Zira camiye Kur’an öğrenmeye gidip, daha ilk gün kafasına sopa yediği için hayatında bir daha ayağını camiye atmayan çok kişinin olduğu aşikârdır. Ve böylesi durumların oluşmasına zemin oluşturmanın, büyük bir vebalı olduğu da unutulmamalıdır.
Dolayısıyla, bu kurslarda görev alan imamların/görevlilerin İslami ahlâka, dini bilgilere, gerekli donanıma ve pedagojik formasyona, zinhar sahip olmaları elzemdir. Dahası, çocuk psikolojisi liyakatine sahip olunmalı ve İslami ahlâk için örnek kişilik şuuruyla davranılmalıdır.
İslami kişilikli kişilerin yetişmesi demek, Kuran’ı öğrenmenin yanı sıra Kuran ahlâkının da özümsenerek kişide vücut bulmasıdır.
Nitekim Hz Muhammed (Sav): Sizin davranışlarınıza bakıp da Müslümanlığa özenen kimseler yoksa “imanınızı gözden geçirin” der.
Kısacası, Müslümanlar için rehber olan Kur’an’ı kerim öğretilirken, eş zamanlı olarak Kuran’ın ahlâkı da içselleştirilerek öğretilmelidir. Yani bütün gaye, elifbayı öğretmek olmamalıdır. Özellikle İslami ahlâkın birincil gaye ve hedef olması şuuruyla Kuran dersi verilmelidir.
Esasında bu kursların ismi, İslami ahlâkın önemi anlaşılsın ve bir farkındalık oluşsun diye “Kur’an ve İslami Ahlâk Kursları” şeklinde değiştirilmelidir.
Zira bugüne kadar sadece “elifbayı” dolaysıyla sadece Kuran okumayı öğrenenler, İslami şuura ve İslami ahlâka sahip olmadıkları için Müslümanların yapmaması gereken maalesef her türlü rezilliği ve kepazeliği yapmaktalar.
Ayrıca çocukların ahlâk eğitimini tamamı ile ailelere yüklemek doğru dolmadığı gibi, sorumluları, sorumluluktan da kurtarmaz… Zira hiç unutulmasın ki, bugünün aileleri, dünün camilerine Kuran öğrenmeye giden çocuklarıdır. Hiç şüphesiz bugünün çocukları da yarının aileleri olacaklar. Şayet yarına yönelik planlarımız yoksa ahlâkla ve dürüstlükle bezenme-miş nesiller yetiştiriyoruz demektir.
Dolayısıyla öncelikle Müslümanların İslami ahlâka ve İslami bir duruşa sahip olmaları için söz konusu kursların ismi, İslami ahlâkın vurgulanması ve gerekli telkinlerin yapılması bağlamında “Kur’an ve İslami Ahlâk Kursları” olarak zinhar değişmelidir. Ve çocuklarda Kuran ahlâkı davranışa dönüşmesi için samimi bir şekilde büyük gayret, çaba ve enerji sarf edilmelidir. Aksi takdirde Kuran’ın ahlâkı ile ahlâklanmamış bireyler yetişmiş olunacak.
Evet beyler, sizce de Müslüman bir toplumda bu denli ahlaksız, yalancı, dolandırıcı, sahtekar ve en önemlisi kul hakkı yiyen insanların olması düşündürücü ve ürkütücü değil mi? Kısacası bu, Müslümanların İslami ahlâklarını kaybettiklerini göstermez mi? Ve bütün bunları yapanların aynı zamanda namaz kılıyor ve Kuran okuyor olmaları manidar değil mi?
Hayırlı Ramazanlar…