Merhabalar Sevgili okurlarım.

Bu haftaki yazımla, Geçen yaz Ahlat’taki günlerimizden kesitlere başlıyorum…

Evet, Nihayet Ahlat’a varmıştık. İçimde inanılmaz bir huzur vardı. Önceki sene gelememiştim, belki de 2 yılın özlemiydi bu… Ahlat’a vardığımızda ramazan ayının son günleriydi. Önceki yazımda da dediğim gibi gerçekten can Ahlat’ta ramazanda, iftarda bir başka oluyordu. Akrabaların iftar davetleri, şehirlerde pek alışkın olmadığımız kalabalık açılan iftarlar, muhabbet, sohbet bir başka oluyordu. Ramazan olduğu için çarşıya pek çıkmıyordum. Evet o muhteşem Ramazan bayramı gelip çatmıştı. Doğal olarak bayramı köyümde (Saka-Veştong)  geçirecektim. Sabah Büyük bir heyecanla kalktık. Abdestimizi aldıktan sonra çocukluğumuzdan beri yaptığımız gibi camimize(Rabbim minarelerinden ezanı eksik etmesin) yol aldık. Değerli Hocamızın vaazından sonra namazımızı icra ettik. Geleneksel olarak camide bayramlaşmaya geçtik. O ne güzel bir bayramlaşmaydı öyle. En başta Hocamız duruyor ve sırayla cemaat herkesin bayramını kutluyordu. Ata dostu, baba yadigarlarının elini öpmek, Çocukluk arkadaşlarının elini sıkmak, ırk mezhep vb. ayrımı olmadan ve samimi bir şekilde sarılarak bayramlaşmak inanılmaz bir duyguydu.

Camide bayramlaşma bittikten sonra yine geleneksel olan; Cami çıkışında Köy Bakkalına (Salih İnalkaç abimize de selam olsun) gidip herkes bir şeyler aldı. Kimisi lokum, kimisi bisküvi, kimisi gofret vb. Alışverişler yapılıp doğru köy mezarlığının yolunu tuttuk. Mezarlıkta Rahmetli Babam Hacı Usta, çocukluğumuzdan beri tanıdığımız bir çok büyüğümüz yatıyordu (Allah hepsinin mekanını cennet eylesin). Çok duygulandım. Başta babam olmak üzere, diğer tüm vefat edenler tek tek film şeridi gibi gözümün önünden geçip gitti. Hocamız Yasin-i şerifi okuyup dualar ederken bizde dualarımızı okuduk. Daha sonra aynı camide olduğu gibi, alışveriş yapanlar sıraya girerek herkes birbirinden bir iki şey aldı. Bu aslında paylaşmanın adıydı. Oradaki üç beş bisküvi lokum vb. bahaneydi sadece. “Bak, biz birbirimizle paylaşıyoruz, biriz, beraberiz, bizim olan dostlarımızın, dostlarımızın olanda bizimdir” mesajıydı bu aslında. İkramlar bittikten sonra herkes kendi atalarının bulunduğu kabirlere yönelip dualarını okudu. Ben, Mehmet Abim ve Kardeşim Servet’te aynı şekilde…

Mezarlıktan istemeden de olsa hüzünlü bir şekilde ayrıldık. Evlerimize geçip aile içi bayramlaşmalardan sonra kahvaltılarımızı yaptık. Ve yine Geleneksel olan, Cami minaresinden Erkeklerin toplanma anonsu yapıldı. İşte çocukluğumdan beri yaşadığım, beni en çok etkileyen toplu olarak bütün evlere gidip bayramlaşma başlıyordu böylece. Düşünsenize Muhteşem sohbet, hal hatır arasında Köydeki tüm evleri tek tek ziyaret edip bayramlarını kutluyorduk.(Bunu Tuzla Tokide de uygulamak nasip olur inşallah). Bu arada Facebook ta beni takip eden köylülerimin “An itibariyle yapalım mı?” deyip resim çektirmek istemeleri gülümsetiyordu hepimizi. Zaten Hiç birini kırmayıp bol bol resim çektim bayrama dolaştığımız süre boyunca. Bayram resimlerini bolca paylaştım facebook’ta (yaklaşık 600 resim). Bu ayrıca mutlu ediyordu beni, neden mi?  Çünkü;  Bayrama memlekete gelemeyenler için; evlerini, köyü ve köylülerini görmelerine ve bir nebze de olsa hasret gidermelerine vesile oluyordum. Derken yaklaşık 2 saatlik dolaşmanın ardından bayram dolaşması bitti. Herkes yavaş yavaş evlerine dağıldı. Geleneksel olarak akrabaları ziyaretler başlayacaktı artık…

 

Gelecek Hafta Bayram yazımıza devam edeceğiz nasip olursa…

 

“Hep hayırdır işin senin, Bırakmamki peşin senin, 
  Nerde bulam eşin senin, Ahlat seni çok özledim ” (Ahmet Alptekin)
 

 

Sağlıkla kalın….