“Neydi ki bu? Nasıl bir şeydi?”

Ali beyin ne diyeceğini beklerken bensiz adamın kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Zira arandığını, hapse gideceğini biliyordu. Bensiz adamın suratının bembeyaz olduğunu gören Ali bey; Sakin ol kral, çekindiğin bir şeymi var betin benzin attı dedi. Cevap veremedi bensiz adam. Ali bey daha fazla uzatmadan; Evet kral, yaptırdığımız tahkikatta sağlam çıktın al kimliğini diyerek kimliğini geri verdi. Artık işinin başına dönebilirsin, bir ara seninle detaylı sohbet etmek istiyorum diyerek bensiz adamı bulaşıkhaneye gönderdi.

Neler olduğunu anlamayan bensiz adam bulaşıkhaneye giderken içinden sürekli söyleniyordu; Bu nasıl olur, nasıl arandığımı öğrenemezler, tuzak mı var bana gibi onlarca soru sordu içinden kendine(Köyde neler olduğunu ve nasıl soruşturmadan temiz çıktığını ileriki yazılarımızda ele alacağım), bir yandan da işinin başına geçti ve bu gün tek başına olacaktı. Sonuçta işine devam ediyordu, her şeyi oluruna bırakarak başladı çalışmaya. Yıkama ve durulama sularını, kurulama bezlerini ayarladı ve hazır vaziyete getirdi bulaşıkhaneyi. Bu vaziyette dahi işine fena kaptırmıştı kendini. Ali bey gelip bulaşıkhanenin kısa sürede hazır hale geldiğini görünce çok sevindi ve kolay gelsin, sende çok iş var ve gelecek görüyorum diyerek çıktı bulaşıkhaneden.

Tüm gün boyunca müthiş bir istek ve hızla bulaşıkları yıkıyor, boş kaldığı anda ve müşterilerin olmadığı zamanlarda salona giriyor ve masalardaki bulaşıkları toplayıp götürüp yıkıyordu. Bensiz adamın bu çalışkanlığı ve hızı tüm çalışanların ve en başta da patron Ali beyin dikkatini çekiyordu.

Akşam olmuş, bensiz adam işini bitirmiş hatta çıkıp sandalyelerin masaların üzerine konulma işinde salon görevlilerine de yardım etmişti. Ali bey bensiz adamı yanına çağırdı; Artık paydos edebilirsin al buda ikinci haftalığın diyerek tekrar para koydu cebine. Diğer personeller çok şaşırdılar zira bu güne kadar hiç kimseye yapmadığı şeyleri bensiz adama yapıyordu Ali bey. İkinci günde iki haftalık ücreti peşin vermişti zira.

Doğru otelin yolunu tuttu. Güzel sesiyle kısık sesle türkü söyleyerek otele vardı. Otel önünde oturanlara selam verip içeri girdi. Görevliye kimliğini verip kayıt yaptırdı. Otel görevlisi de yaptırdığı anahtarı bensiz adam verdi. Anahtarı alan bensiz adam odaya çıktı kapıyı açıp içeri girdiğinde odada kimsenin olmadığını gördü. Merak etti neredeler diye. Aşağıya inip görevliye sordu, Görevli; banyo yapıyor olabilirler dedi. Yukarı çıkıp banyoların olduğu bölüme gitti. Banyonun birinin kapısı hafif aralıktı, kapıyı çalıp seslendi, Ömer dayı ve o hasta çocuk banyodalardı. İkisininde üzerinde şortlar vardı ve dayı genç çocuğa banyo yaptırıyordu. Hasta gencin çıplak halini gören bensiz adam daha da üzüldü çünkü ayakta duramayan, etleri kemiklerine yapışmış gibi zayıf bir vücuda sahipti hasta genç.

Üzülerek odasına geçti, ışığı açıp odayı detaylıca incelediğinde utandı. Zira odanın üst tarafları o zamanların en meşhur gazetelerinden tan gazetesinin resimleriyle doluydu. Kendi odası değildi ve bir şey diyemezdi. Diğer banyonun boş olduğu aklına geldi ve gidip duş aldı ılık su ile. Banyo dediğimiz düz bir oda, içinde büyük plastik leğen, bir maşrapa eski sarı musluklar ve birde plastik kovadan ibaretti. Duşunu alıp kurulandıktan sonra odasına geçti. Başladı yarın ne yapabilirim diye düşüncelere. Yarın Pazar günüydü ve tatil yapacaktı.

Uzun zaman sonra cebinde para, İşi olan biri olarak çıktı sokaklara. Hemen köşe başında bir seyyar lahmacuncu vardı. Oradan karnını doyurup başladı sokaklarda gezmeye. Kendini hür ve iyi hissediyordu, Çok mutluydu. Derken bir sinema gördü. Daha önce hiç sinemaya gitmemişti. Kendi memleketinde, normal kahvelerde belirli saatlerde ve belirli yaştakilerin girebildiği normal tüplü televizyonlarda Vhs kasetlerden izletilen sinemalar vardı sadece.(Lise yıllarında çarşıya çıktığında birkaç kez görmüş kahve sahiplerinin kızmasıyla ne olduğunu dahi anlayamamıştı. Lise yıllarını ayrı bir seri olarak ileriki yazılarımızda anlatacağım).

Ürkerek içeri girdi ve fiyatı sordu. Bileti alıp içeri girdi. Jackie Chan’ın gençlik yıllarında çekilen filmi vardı. Filmi izlerken ani ses ve hareketlerde ürküyor, kimi zaman korkuyor kimi zaman çığlık kimi zamanda kahkaha atıyordu. Derken sinema görevlisinin uyarısı geldi. Eğer böyle devam edersen dışarı atarım, ilk defa sinemaya geldiğin belli olduğu için şimdilik uyarıyorum deyip gitti. Filmin sonuna kadar kahkahalarını ve korkusunu içinden yaşadı. Çok değişik bir duygu olmuştu sinemaya gitmek ve bu andan itibaren ileriki yıllarda fanatik bir Jackie Chan hayranı olacaktı.

Sinemadan çıktıktan sonra, kalan zamanını öylesine gezerek geçiriyordu. Bir şey dikkatini çekmişti. Hemen her köşe başında küçük kulübe tarzında Taneli Şalgam satan yerler vardı. Merak edip bir tane içti. Taneler güzel ama suyu baya acı gelmiş, dükkân sahibini surat ifadeleriyle güldürmüştü. Dükkân sahibi; Delikanlı her gün içersen alışırsın ve vazgeçemezsin, ama sabah öğle ve akşam içmelisin dedi.

Zamanın nasıl geçtiği belli olmamış ve kendini büyük saatin önünde bulmuştu. Kafayı kaldırıp saate baktığında saatin 01.00 olduğunu gördü ve hızla otele yol aldı. Odayı açıp içeri girdiğinde Ömer dayı ve hasta genç çoktan uyumuşlardı. Oda usulca üstünü değiştirip yatağına girdi ve uyuya kaldı. Sabah kalktığında Ömer dayı işe gitmiş, hasta gençte uykusuna devam ediyordu. Hiç tıkırtı yapmadan hızlıca İşyerine gitti. Usta işyerini açmıştı. Bensiz adam, yine salonu yıkayıp sandalyeleri yerlerine indirdi. Salon görevlileri gelince de bulaşıkhanesine geçip hazırlıklarını tamamladı ve servis saatini beklemeye başladı. İçerden çıkmıyor zira meraklı sorulara muhatap olmak istemiyordu.

Artık servis saatiydi ve bulaşıklar peş peşe gelmeye başlamıştı. Yine o müthiş çalışma hırsıyla bulaşıkları yıkıyor ve kısık sesle de türkü söylüyordu. Bulaşıkhane tuvalete giden koridorun yanında olduğu için bazı müşteriler kısa sürelide olsa kapının arkasından bensiz adamın türkülerini dinliyorlardı. İçeride bulaşık kalmayınca bulaşık konulan gözden dışarıya baktığında salonda kimsenin olmadığı gördü. Zıpladı bulaşık toplamak için salona. Üstünde önlük vardı. O hız ve telaşeden önlüğünün, pantolonunun hatta ayakkabısının bile ıslanmış ve köpüklü olduğunu unutmuştu. Bir kahkaha sesiyle irkildi, dönüp baktığında köşedeki masada iki tane Liseli kız gördü. Masalarında da tabaklar vardı. Utangaç şekilde kafasını öne eğerek masaya gitti tabakları aldı. İçlerinden biri; sen bulaşıkçımısın? O türkü söyleyen senmiydin deyince kafasını kaldırdı ve kızın yüzüne baktı. O an dondu kaldı. Sarışın hafif kıvırcık saçlı çok güzel bir kızdı soruyu soran. Hiç bir şey diyemedi, sadece kızın yüzüne bakakaldı. Ali beyin; Kral diye seslenmesiyle elinde tabak bardak ne varsa yere düşürüverdi bensiz adam. Neydi ki bu? Nasıl bir şeydi?

Devam edecek…

Selam ve Dua ile

Nevzat ERTEKİNOĞLU

Yazar – Mali Müşavir - Bilirkişi

[email protected]