Yıl 1993, o zamanki adıyla Kartal SSK Hastanesine ilaç almak için sabahın 4’ünde sıraya girdiğimi, Akşam saat tam 5’e doğru sıra geldiğinde reçetedeki bir ilaç kalmadığı için ilaçları alamadığımı ve yine ertesi gün sıraya girerek akşam mesai bitimine doğru ilaçları alabildiğimi dün gibi hatırlıyorum.
O zamanlar liseye gidiyordum ve Tuzla’da dışarı çıktığımızda nefes alamıyorduk hava kirliliğinden. Yine çöp dağları, su kesintileri vb. bir sürü rezillik diz boyuydu.
Polis gördüğümüzde ödümüz kopar, anlatılan işkence hikayelerinden çok tırsardık. Devlet dairelerinin hepsinde, hizmet görmek bir yana, neredeyse dayak yemeden çıktığımıza dua ederdik. Öğretmen eksiklikleri, okul eksiklikleri anlatılamayacak derecedeydi. Adalet hep geç gelirdi. Öğretmen ve memurlar açlık sınırının çok çok altında ücretlerle çalışıyorlardı, özlük hakları vb. neredeyse yok gibiydi.
Yollar çok kötüydü, bir kamyon veya tırın arkasına takılınca, 10 dakikalık yolu saatlerce gidemezdik. Savunma sanayinde neredeyse tamamen dışa bağımlıydık. O zamanlar bazı Alman yetkililerin, bizim leopar tanklarımızı benim izin vermediğim yerlerde kullanamazsınız dediklerini hiç unutmadım.
Orta ve dar gelirliler için uçağa binmek bir lüks idi. Yine aynı tabakalar için araba ve beyaz eşyada lüks sayılırdı. Ülke en ufak bir rüzgarda krizlerle boğuşurdu. Bazı medya patronları Başbakanları kısa pantolon ve dahi neredeyse pijamayla evlerinde ağırlarlardı. Bireysel hak ve özgürlüklerden bahsetmek neredeyse imkansızdı.
Ekonomiyi kurtarmak için ithal bakanlar bile getirildi. Hatta devlet memurlarının maaşı IMF ten alınan borç ile ödendiği döneme de şahit olduk. Devlet inançlar konusunda acımasızdı. Devletin belirlediği ölçüde ve şekilde inanç özgürlüğü vardı.
Siyasette uçuk ve yerine getirilmeyen vaatler havada uçuşurdu. Mevcut iktidar yanlılarının dışında memur olabilmek ve devlet kapısında işe girmek neredeyse imkansızdı.
Etnik kökenler açısından haklar zaten sıfırdı. Ve bunun gibi birçok örnek daha verilebilir.
Tabi Tüm bu olumsuz tabloların yanında olumlu tablolarda yok değildi. Büyüklere, anne ve babaya, öğretmenlere daha çok sevgi ve saygı vardı, komşuluklar güzeldi.
Siyasette çirkeflik, küfür, hakaret ve kırıcılık neredeyse yok gibiydi. Siyaset ve oy için her şey ve yol mübahtır anlayışı yoktu, vatan söz konusu ise siyaset üstü düşünülebiliyordu. Belirli topluluklar hariç, aşırı ayrışma ve kutuplaşma yoktu. İnsanlık, para ve çıkarın önündeydi vs…
Devam edecek…
Dert, her daim vatan ve devlet olmalı. Hükümetler gelip geçicidir, kalıcı olan devlettir.
Hoşça kalın..