Arapçada kadın anlamına gelen “Nisa” kavramı Kur’an-ı Kerim’in dördüncü suresine isim olmuştur. Bu surenin büyük bir kısmı kadınlardan ve onların haklarından bahseder. Aynı şekilde Talak suresinin büyük ekseriyeti yine kadın haklarından bahseder. Bunlarla beraber Bakara, Maide, Nur, Ahzab, Mücadele, Mümtehine, Tahrim surelerinde de yine kadınlarla ilgili ayetler mevcuttur.
İslam dininin kadına verdiği değeri anlamak için Kur’an-ı Kerim’i iyi incelemek gerekir. Kur’an-ı Kerim’i bilmeden incelemeden bu konuda bir şey söylemek yanlış olur. Sadece Nisa suresini incelemek bile bu konuda fikir sahibi olmak için yeterlidir. Bu surenin 124. Ayetinde şöyle buyrulur: “Erkek veya kadın olsun her kim mümin olurda iyi işler yaparsa cennete girerler, zerre kadar haksızlığa uğramazlar.” buyrulur. Sadece bu ayet bile her şeyi özetler. Erkek olmak veya kadın olmak söz konusu değildir. Söz konusu olan iyi işler yapmaktır. Yine Kur’an-ı Kerim’in 22. Suresi olan Ahzab suresinin 35. Ayetinde: “Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namusun koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle Allah’ı çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve mükâfat hazırlamıştır.” buyurmuştur. Bu ayette yüce Allah muhatap almakta erkek ve kadını aynı seviyede kabul etmiştir. Birçok ayeti kerim’de bunu görmemiz mümkündür. Bu da Kur’an-ı Kerim’in kadına verdiği yüksek değeri ortaya koymaktadır. Ancak bu değeri anlayabilmek için Kur’an-ı Kerimin inmeden önceki toplumlarda kadınların toplum içindeki durumlarının bilinmesi gerekir. Zira Kur’an-ı Kerim’ de bu konunun örneğini görebilmekteyiz.
Kur’an-ı kerimin 16. Suresi olan Nahl suresinin 58 ve 59. Ayetlerinde Kur’an-ı Kerim’in inmeden önceki dönemdeki toplumların kadına bakışını aktarmaktadır: “Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir kendisine verilen kötü müjde(!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!” işte kur’an onların o durumunu ayıplayarak aktarmaktadır. Hatta onların o durumunu büyük günah olarak ifade eder: “Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.” (İsra, 17/31)
Kur’an-ı Kerim kadına yapılan her türlü şiddeti yasaklamakla beraber onlarla iyi geçinmeyi de emreder. Nisa suresi 19. Ayette: “Kadınlarla iyi geçinin.” emri vardır. Bu emir kadınlara özeldir. Dolayısıyla kadınlarla iyi geçinmek Allah’ın emridir. İyi geçinmek Allah’ın emri ise o halde iyi geçinmek İslam’ın da gereğidir.
Kur’anın hükmü bu kadar açık iken günümüzde de bir insanın çocuğunu kız veya erkek olarak ayırması, farklı değerlendirmesi veya kız çocuğuyla müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolması, Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle yüzünün simsiyah kesilmesi durumunda suçu İslam’a değil, Kur’ana iman ettiğini zanneden insanda aramak gerekir. Ayni şekilde Kur’an-ı Kerim açık ve net bir şekilde zikrettiği, hatta en detaylı şekilde anlattığı mirastan veya mehirden kadın mahrum bırakılıyorsa yine Kur’an-ı Kerim ile gereği gibi amel edilmediği anlaşılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki Cenab-ı Allah insanoğlunu kadın ve erkekten yaratmıştır. Erkek veya kadın olarak dünyaya gelmek insanın tercihine bırakılmamıştır. Şura suresi 49 ve 50. ayetleri buna işaret buyurur: “ Göklerin veya yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir. Dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz o, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir. ”
Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde yüce Allah; insanın kadın ve erkekten yaratıldığını hatırlatır. Kadın, özellikle zikredilir. Bütün bunlara baktığımız zaman şunu kesinlikle bileceğiz ki, günümüzde kadın haklarına yönelik gerçekleştirilen hak ihlallerinde ve kadına yapılan şiddetin sebebi İslam dini değildir. İnsanın İslamı gereği gibi yaşamamasındandır.
İslam dini kadına annelik vasfını yüklemesi ve bu dünyada kendisine en çok iyilik edilmesi gereken kişinin anne olduğunu söylemesi, cennetin annelerin ayaklarının altına bırakılması, kız çocuklarına sahip çıkan babaların cennet ile müjdelenmesi İslam’ın kadına ne kadar değer verdiğinin göstergesidir. Bir Müslüman inandığı peygamberi Hz. Muhammed (SAS)’in hayatı boyunca hiçbir eşine bir fiske dahi vurmadığını bilmelidir. Bırakın şiddet ve dövmeyi o ki kendi eşine kin beslenmesini bile doğru bulmaz. O şunu tavsiye eder; “Ömür boyu beraber yaşamak üzere evlendiğiniz eşinizin bir huyunu beğenmediğinizde mutlaka beğendiğiniz bir başka huyu da vardır ona bakın diyor.”(Müslim; Rada;61)